31 Ocak 2014 Cuma

Katil


Rasim kendini koşarken buldu. Buraya nasıl gelmişti. Neden koşuyordu ?
Soğuk hava, yüzüne vurdukça zihni açılmaya başladı.
Bacakları yandığına göre epeydir koşuyordu.
Birilerinden kaçıyor olmalıydı. Ayaklarını kıçına vura vura koşmasının başka bir açıklaması olamazdı.
Arkasına bakınca dört beş kişinin onu kovaladığını gördü. Bir kez daha baktı, hepsi de tanıdık yüzlerdi.

Seray, Zeynep, Gülizar, Şeyda ve Aslı.


Onları hemen tanıdı. Aşık olduğu insanları nasıl tanımazdı. Her biriyle, ayrı ayrı hayaller kurmuştu. Hala da kurmaya devam ediyordu. Hepsini seviyordu ama Seray'ın yeri ayrıydı. Rasim'in vazgeçilmeziydi o.

Tüm aşkları üstüne üstüne koşuyor, bağırıyordu ;

Zeynep - "Beni bu akordeonla mı tavlayacaktın !! Akordeonuna soktuğumun oğlu dur kaçma ! "
Gülizar -  "Keman çalıyorsam çalıyorum sana ne apolitik piç !  "
Seray -    "Demek benimle tatile gitme planları yapıyorsun, gel buraya koca yanak !"
Şeyda -   "Birlikte uyuduğumuzu düşünmek neymiş göstericem sana ! "
Aslı -       "Hayal de olsa beni bir kez daha öpersen, cehennemi boylarsın pis herif !"

Kafasındaki düşünceleri ve hayallerini nereden biliyorlardı. Alkolü çok kaçırdığı bir gece, hepsine tek tek mesaj  atmış olabilir miydi.
Hayır, imkanı yoktu çünkü bir senedir ağzına alkol sürmüyordu.
Rüya?
Evet rüya olmalıydı. Lucid bir rüya. Bilinci açıktı çünkü.

Rasim bunun bir rüya olduğunu anlayınca keyfini çıkarmak için koşmayı bıraktı. Ne olabilirdi ki ?
Ters bir durumda, uçarak onların yanından uzaklaşırdı. Ya da rüya onun değil miydi, canı isterse hepsini yok ederdi.

Kızlar da yavaşlayıp durdu.

     Zeynep, akordeonla ölüm marşı çalmaya başladı. Gülizar da keman partisyonlarıyla ona eşlik etti.
 Aslı ve Şeyda, ölüm marşında harmandalı oynamaya başladılar.
"Kahretsin, mide bulandırıcı bir hayal dünyam var" diye kendinden tiksindi Rasim.
Seray çantasındaki silahı çıkarıp Rasim'e doğrulttu.
"Tatil mi istiyordun ? Seni ebedi tatile yolluyorum aşkım"
Rasim omuzlarını silkti; " Güzelim bu benim rüyam ". Güneş gözlüklerini takıp alaycı bir şekilde gülümsedi ;
-----------------------------
-----------------------------
----------- -----Uçamıyordu. "Lan, lan hadi uçsana."

Seray parmağını tetiğe koydu.

"Abra kadabra. Hokus pokus. Ya herru ya merru." Rasim, tüm büyülü sözcükleri denedi ama onları yok edemiyordu.

Seray, "Hoşçakal koca yanak" diyerek tetiğe bastı.


Pamm.. Pata pata, çata çata.. Pamm!
Aciz vücudunun ölmesi için tek kurşun yeterliydi. Seray, işini şansa bırakmamak için altı el ateş etti.
Öldüğünden emin oldu.
"Kızlar bu iş tamamdır, artık bizi rahatsız edemeyecek puşt ".

Hep birlikte bir ohh çektiler. Çektikleri ohh Rasim'in ruhunu göğe yükseltti. Uçuyordu.
Ruhunu, mastika çalıp dans ederek uğurladılar.

   
       Seray, ter içinde uyandı. Rüya bile olsa birini öldürmüştü. İçinin yandığını hissetti, bardakta duran suyu bir dikişte bitirdi.
"Yıllar sonra Rasim nereden akılma geldi ya ".

     Rasim'le üç sene önce bir arkadaşları vasıtasıyla tanışmışlardı. Bir kaç hafta konuştuktan sonra birbirlerine uygun olmadıklarını düşünüp bağlantıyı kestiler. O günden beri Rasim'i ne görmüş ne de duymuştu.

Saate baktı. "05.00". Hava karanlıktı.
Sabah Rasim'i arayıp hal hatır sorarım diye düşünerek tekrar uykuya daldı.


"Alo Rasim ?"
"Seray tatile çıkalım mı? Seni çok özledim aşkım "
"Ne tatili , ne aşkı Rasim, saçmalama"

       Seray yine ter içinde uyandı. Saate baktı. "07.45".
Artık uyanmıştır diye düşündü. "Rasim turkcell...sanırım numarası buydu". Numarayı aradı.
Telefon uzun uzun çaldı.

    Rasim en sevdiği şarkıyı zil sesi yapmıştı. Yarı uykulu halde şarkının yarısına kadar dinledi.
 Sonra telefonu açtı.


"Alo Rasim, ben Seray "
"...A-afedersiniz, hatırlayamadım "
-----Sessizlik--------

-----dıt dıt dıııtt---

Seray, telefonu suratına kapadı. "Nasıl hatırlamaz ya" diye sinirlendi. Telefonu duvara çarptı.

Küçük dağları o yaratmamıştı. Birinin bunu Seray'a söylemesi gerekiyordu.
Rasim söyledi.
__________________

                                                                              Öyküyü Yazan
                                                                              Rasim Gönlübol
_________________________________________________________________________________

        Rasim, bu öyküyü ülkedeki tüm edebiyat dergilerine yolladı. Posta gazetesinin 'yurdum şairleri' bölümüne bile. Öykü yayınlanınca, bir dergi de Seray'a yollayıp ona güzel bir ders verecekti. Özellikle son paragrafın, Seray'ın yüzüne bir tokat gibi çarpacağını düşlüyordu.

Ama hiç biri, Rasim'in yazısını yayınlamadı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder